Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayına Destek Kampanyamız Sona Erdi

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayına Destek Kampanyamız Sona Erdi

Aralık ayında “Herkesin ne yapmak gerektiğini bildiği ama kimsenin yapılması gerekeni yapmadığı günlerden geçiyoruz.” diyerek yola çıkmıştık. Yapılması gereken Cumhurbaşkanı seçiminde hükümetin karşısına düzen partilerinden bağımsız bir adayla çıkmaktı.

Bu sorumluluğu kimse üstlenmeyince biz üstlendik.

Maksadımız  yürüttüğümüz  seçim  çalışması  boyunca  siyasi  gerçekleri  açıklamaktı.  “Düzen  partilerine  bel  bağlayarak  bu  hükümetten kurtulmak ham hayaldir.” Siyasi gerçeklerin en başında bu geliyordu. Döne döne vurguladık. Hükümetten kurtulmak için emekçileri onun karşısına bir kutup olarak dikmek gerekliydi. Kampanyamız boyunca emekçilerin seferberliği çağrısını yükselttik.

Demokrasi ve demokratikleşme hayallerini yayanların karşısında bir başka siyasi gerçeği de hatırlattık. Silahlı ve sivil bürokrasisiyle  12  Eylül  Rejimi’ne  son  vermeden  demokrasiden  söz  edilemeyeceğinin  altını  kalınca  çizdik.  Emekçilerin  ihtiyaç  duyduğu demokrasinin koşullarını sıraladık: Sınırsız grev ve sendikalaşma özgürlüğü, Silivri’den İmralı’ya siyasi tutsaklara özgürlük, başta NATO ve IMF olmak  üzere tüm  emperyalist  kurumlarla  ilişkilerin  son bulması,  Kürd ulusunun kendi kaderini  tayin hakkı,  tüm göçmenlere vatandaşlık hakkı ve Diyanet’in kaldırılması.

Her ev ve kurum ziyaretinde; girdiğimiz her atölyede; her kahvede; İstanbul’da, İzmir’de, Bursa’da, Ankara’da düzenlediğimiz her toplantıda bu temel siyasi gerçekleri sıraladık. “Bunları biz de biliyoruz ama bir de hayatın gerçekleri var!” diye homurdanarak bu sorumluluğu üstlenmekten yan çizenlere, çağrımızı görmezden gelenlere, yok saymaya çalışanlara kulak asmadık. Onların “hayatın gerçeği” diye karşımıza koyduklarının sermayenin emekçilere dayattığı gerçeklik olduğunu biliyorduk. Sözünü ettikleri bizim teslim olduğumuz değil değiştirmek için mücadele ettiğimiz gerçekliğin ta kendisiydi.

Elbette sayı saymayı biliyorduk ve imza duvarının da, devletin imzayı toplayamayanlardan gasp edeceği meblağın da farkındaydık. “Söyledim ve günahlarımdan kurtuldum” diyen akıl hocalarından olmadığımız için doğru olanı söyleyip köşemize çekilmedik. Cumhurbaşkanı seçimi için bültenlerimiz ve imza föylerimizle kapı kapı dolaşmaya başladık. Amacımız destek toplamak ve sahip olduğumuz desteği ölçmekti.

YSK 18 Mart’ta seçim takvimini başlattı. Biz de 19 Mart’ta sahip olduğumuz desteği değerlendirdik. Yürüttüğümüz çalışmada yüz bin  imza  engelinin  aşılamaz  değil  aşılabilir  olduğunu  gördük.  Bizim  sınırlı  imkanlarımızla  gerçekleştirebildiklerimiz  solda  biraz daha geniş bir güçbirliğiyle bu engelin rahatlıkla aşılabileceğini gösterdi bize. Ama yine de yüz bin imza duvarını aşma ihtimalini taşıyan bir desteği toplayamadığımız için adaylık başvurusu için gerekli parayı yatırmayacağız. Yaptığımız bu açıklamayla birlikte kampanyamıza son veriyoruz. Kampanyamızın daha geniş bir değerlendirmesini İstanbul’da 28 Mart’ta yapacağımız bir toplantıda yapacağız. Emekçilerden ve ezilenlerden yana olan herkes davetlimizdir.

Bugüne kadar bu kampanyayı yürüten güçler olarak elbette kendi kabuğumuza çekilmeyeceğiz, bundan sonra da “Düzen partilerine iki turda da oy yok!” demeye devam edeceğiz. Aday çıkaramadığımız ve ortada bu tutumu takınan bir adayın olmadığı koşullarda da, sadece bu hükümete değil, emekçileri düzen partilerinin peşine takmak için yayılan hayallere karşı da aynı kararlılık ve açıksözlülükle, eylemli bir şekilde mücadele edeceğiz.

Kurtuluşun hükümete karşı bir emekçi seferberliğinden geçtiğini her zeminde tekrar edeceğiz. Ancak bu tutum ve çağrımızın da “Cumhurbaşkanı seçiminde düzen partilerinden bağımsız bir aday çıkaralım” kampanyasıyla bir ve aynı şey olmadığını biliyoruz. Yola çıkarken “Emekçilerin onları düzen partilerine bağlayan zincirlerinden ve tereddütlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok.” diye yazmıştık. Zincirsiz ve tereddütsüz olmanın rahatlığıyla yola devam ediyoruz.

Bizi Kurtaracak Olan Kendi Kollarımızdır!