Hesap Sormak İçin Düzen Partilerinden Bağımsız Hareket Edelim

Hesap Sormak İçin Düzen Partilerinden Bağımsız Hareket Edelim

Depremin yol açtığı felaketin sorumlusu hükümettir. Yirmi yıldır hiçbir çürük binayı tespit etmedi, hiçbir önlem almadı. Yeni çürük binalar inşa edenlerin önünü açtı. Gecikti, yetersiz donanımla kurtarma faaliyeti yürüttü. Enkaz altında donanların sayısını kimse bilmiyor. Depremin üzerinden günler geçti, emekçilerin en temel ihtiyaçları hâlâ karşılanamıyor. Hükümetse suçluların telaşı içinde, çürük binaların tespitini imkansız kılmak için hızla enkaz kaldırma çalışmalarını başlattı.

Hükümet emekçilerin canını değil kendi ihtiyaçlarını kolladı. Bir ayağı çukurdaki hükümet emekçilere çoktan savaş açmıştı. Depremde bu tutumunu korudu. Denetimi dışındaki kurtarma ve dayanışma girişimlerine engel oldu, interneti yavaşlattı, halkın kendi arasındaki iletişimini kısıtladı. Seçimlerde kendisine oy vermeyen deprem bölgelerini cezalandırdı. Hasankoca Cemevi’ne kayyum atayacak kadar intikamcı ve panik içinde.

OHAL hükümetin seçim hazırlıklarının bir parçası. Cumhur İttifakı harıl harıl seçimlere hazırlanıyor. OHAL de bu hazırlığın bir parçası. OHAL ile  birlikte hükümet, başta HDP her türlü muhalefeti sahadan silmek, deprem bölgesini dikensiz gül bahçesine çevirmek istiyor. OHAL bölgesinde sadece Adana, Diyarbakır ve Hatay gibi üç kritik il bulunmuyor, aynı zamanda seçmenlerin yüzde on dördü ikamet ediyor. Altılı Masa deprem sonrası seçim zaferi hayalleri kurup kendi kendine gelin güvey olurken hükümet her türlü usulsüzlüğün zeminini döşüyor.

Üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olacak Erdoğan açmazda. Üçüncü kez aday olmayı en azından görüntüde kitaba uydurması için seçim tarihini öne çekmesi, meclisi yenileme kararı alması şart. Ama Erdoğan’ın depremin yarattığı öfkeyi bastırabilmesi için de seçimi ertelemesi gerekiyor. Üstelik anayasa Erdoğan’a seçimleri erteleme imkanını hiçbir şekilde tanımıyor. Seçim tarihi için kıvranan hükümet acz içinde.

Altılı Masa HDP’yi kapatma davası karşısında sessiz kaldı. Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması gündeme gelince “İtiraz etmeyeceğiz, YSK’nın ne karar vereceği belli” diyen yine onlar. Seçim kanununun usulsüzce uygulanmasına ses çıkarmayanlar da onlar. Halbuki Erdoğan’ın tüm bu hamleleri Cumhurbaşkanlığı seçiminin provalarıydı. Altılı Masa ve onun peşine takılanlar hiçbir provada göstermelik tepkilerin ötesine geçemedikleri için sıkışmış Erdoğan seçim tarihini belirsiz bırakarak muhalefetle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Erdoğan’ın en büyük avantajı en az onun kadar aciz rakipleridir.

12 Eylül Rejimi Madımaktır, Hrant Dink’tir, Berkin Elvan’dır. Bu rejimin kurumlarının nasıl çalıştığını Soma’da, Roboski’de gördük. Karşımızda Ali İsmail Korkmaz’ın katillerini serbest bırakıp Demirtaş’ı hapsedenler var. Gölcük depreminin ardından “Denizden kum çekip inşaat yaptık” diyen Veli Göçer AKP döneminde tekrar müteaahitliğe başladı. Devletin her kademesinin büyük bir koalisyona dönüştüğü koşullarda, atacakları en ufak bir adım için cumhurbaşkanından telefonla talimat bekleyenlerin depremin hesabını soracaklarını beklemek ham hayaldir.  Enkaz içindeki bir rejimin kurumları bu depremin hesabını soramaz.

12 Eylül Rejimi’nin ekonomik dayanaklarından biri inşaattı. Hızlı bir büyüme yarattığı, ama daha da önemlisi hem devlet arazilerinin rantlarını, hem de yağlı proje ihalelerini rüşvetle dağıtmayı, sonra aynı kesimleri bağış adı altında haraca bağlamayı mümkün kıldığı için hükümetler hep inşaata dayalı büyümeyi tercih etti. Hükümetle, belediyelerle ilişkilenen tüm düzen partileri bu yağma, yolsuzluk ve denetimsizlik ağının bir parçası oldu. İnşaat rantından nemalananlar depremin hesabını soramaz.

Bugün müteaahitler tüm düzen partilerin en önemli gelir kaynağı. Erdoğan’ın inşaatçıları kollayan politikaları da, bir müteahhitin İstanbul’un belediye başkanı olması da tesadüf değil. İnşaatçı kapitalistlerle hükümet ve belediyeler üzerinden çıkar ortaklığı yapanlar elbette elbirliği ile çürük yapıların, rüşvetle alınan belediye izinlerinin üzerini örtecekler. Örtecekler çünkü ortada büyük bir suç ortaklığı var.

Depremin hesabını bir kurtarma ekibinin uğramadığı evlerin başında nöbet bekleyenler soracak, depremin üzerinden günler geçmiş olsa da hâlâ yemeği, içme suyu, tuvaleti olmayanlar soracak. Hesabı soracaklar cenazelerini toplu mezarlara dozerle gömmeye mecbur bırakılanlardır. Her türlü dayanışmadan uzak tutulan, horlanan ve işkenceye maruz kalan Suriyeli sınıf kardeşlerimizdir. Başını sokacak bir evi güçbela bulmuş, kiradan, krediden, borçtan yıllardır kurtulamamış, her gün evinin kolonlarına bakıp “Yıkılır mı acaba?” diye soran, fay hattındaki bu toprakların dört bir yanındaki emekçilerdir. Depremin hesabı ancak onlar hükümetin karşısına bir kutup olarak dikilip seferber olduğu zaman sorulabilir. Depremin hesabı ancak bir emekçi seferberliği ile sorulabilir.

Emekçileri eylemli bir güç kılmak için eylem yapmayı istemek yetmez, emekçileri harekete geçirecek sözü söylemek, her siyasi platformu depremin hesabını soracak bir zemine çevirmek gerekir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz seçim sürecinde depremin hesabını sormak için adım atmalıyız. Seçimleri bu seferberlik için bir kaldıraç haline getirmeliyiz.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde “İki turda da düzen partilerine oy yok!” çağrısında bulunmak depremin hesabını sorma samimiyetinin ve kararlılığının turnusol kağıdıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde düzen partilerinden kendini iki turda da ayırt eden bir aday göstermek ise bu doğrultuda atılacak ilk adım. Bizler, “emekçilerin seferberliği” diyenler, bu adımı attık. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Çetin Eren’i aday gösterdik ve destekliyoruz.

Emekten ve ezilenlerden yana tüm güçleri, seçim sürecinde bizimle birlikte hareket etmeye çağırıyoruz: Gelin cumhurbaşkanlığı seçiminde ağzımıza kilit, ayağımıza pranga vurmadan hükümetin karşısına dikilelim. Gelin depremin hesabını soracak bir emekçi seferberliği çağrısında bulunalım.

 

Kurtuluş Kendi Kollarımızda!

Depremin Hesabını Sormak İçin Emekçilerin Seferberliği!

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Çetin Eren’i Destekle!